Dolandırıcılık Suçunun Özellikleri

Dolandırıcılık Suçunun Özellikleri

Dolandırıcılık Suçunun Özellikleri

Dolandırıcılık suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’n 157.maddesinde “hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak” şeklinde tanımlanmıştır. Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için kanuni tanımında belirtilen tipik eylemin ve özel bir saik aranmaksızın manevi unsurun mevcut olması gerekmektedir.

Suçun tipik eylemine göre; failin eyleminde karşısındaki kişiyi aldatabilecek düzeyde hilenin, zarar görenin ve failin veya başkasının yarar sağlamış olması gerekmektedir.

Dolandırıcılık suçunda, hile kavramı önem arz etmektedir. Keza hilenin, basit nitelikte olması halinde unsur eksikliğinden suç oluşmayacaktır. Bu kapsamda Yargıtay 17. Ceza Dairesi’nin 2015/27094 E., 2017/16736 K. sayılı ve 26.12.2017 tarihli kararında "Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır." şeklinde ifadeye ver verilerek hilenin nitelikli olması gerektiği açıkça belirtilmiştir.

Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı somut olaya, somut olayın özelliğine, fille olan ilişkisine, mağdurun durumuna, kullanılmışsa gizlenen ve değiştirilen belgelerin niteliklerine göre değerlendirilecektir. (Y.15.CD, 2017/35824 E., 2019/7349 K., 27.06.2019)

Nitekim Yargıtay 15.Ceza Dairesi’nin 2017/3164 E., 2019/2931 K. sayılı ve 27.03.2019 tarihli kararında “…muayene için gelen kişilerin ibraz ettiği belgedeki kişi olup olmadığını denetleme görevi bulunan hastane görevlilerinin muayene edilen hastanın kimlik sahibi olmadığını basit bir inceleme sonunda anlayabilecek durumda oldukları, sanığın bu durumun denetlenmesi imkanını ortadan kaldırıcı bir davranışının olduğuna dair kesin bir delil bulunmadığı gözetilerek, sanığın Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine işlediği iddia olunan nitelikli dolandırıcılık suçlarının yasal unsurları itibariyle oluşmadığı halde beraatı yerine mahkumiyet kararı…” verilmesi bozmayı gerektiği belirtilmiştir.

Diğer bir tipik eylem ise; mağdurun zararına olacak şekilde failin kendisine veya bir başkasına yarar sağlamasıdır. Bu kapsamda suçun oluşması için failin tipik eylemleri gerçekleştirmesi gerekmektedir. Ancak fail, harekete başlamasına karşın suç teşkil hareketi sona erdirememesi halinde ise teşebbüs hükümleri uygulanacaktır.

5237 sayılı TCK md.158/1’de dolandırıcılık suçunun nitelikli halleri belirtilmiş olup aşağıdaki şekillerde dolandırıcılık suçunun işlenmesi halinde sanık hakkında hükmedilecek ceza arttırılacaktır:

  • Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi

[“…sanığın yolda yürüyen mağdurun yanına yaklaşıp önce sigara istediği, mağdurun sanığa sigara vermesinin ardından sanığın, mağdura "sana dua edeceğim, bana para ver, paranı sana geri vereceğim" dediği, mağdurun cebinden 100,00 TL çıkararak sanığa verdiği, sanığın, parayı avucunun içine alıp ağzının içinde bir şeyler mırıldandıktan sonra 100,00 TL parayı mağdura geri verdiği, daha sonra sanığın, mağdura "bana daha çok para ver onları okuyayım, paran bereketlensin" dediği, bunun üzerine mağdurun bankadan çekmiş olduğu 4.820,00 TL paranın tamamını tomar halinde sanığa verdiği, sanığın, "hem dua edelim, hem yürüyelim" demesi üzerine, sanık ... ile mağdurun yolda bir süre yürüdükleri, bu sırada sanığın, mağdura fark ettirmeden tomar halindeki paradan 1.350,00 TL'yi alıp kalan parayı mağdura geri verdiği ve sonra da mağdurun yanından uzaklaştığı, sanığın ayrılmasından sonra mağdurun parayı saydığında eksik olduğunu fark ettiği olayda; sanığın hileli söz ve davranışlarla mağdurun dini duygularını istismar ettiği, mağdurdan haksız menfaat sağladığı anlaşılmakla; sanığın eyleminin bu niteliği itibariyle TCK'nın 158/1-a. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekebileceği…” (Y. 2.CD., 2019/7458 E., 2019/18705 K., 04.12.2019)]

  • Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak

[“…TCK'nın 158/1-b maddesinde yer alan “zor şartlar” ibaresi, suçun mağduru esas alınarak değerlendirilmeli, mağdurun zor şartlarda bulunup bulunmadığı, olaysal olarak ve sübjektif olarak açıklanmalıdır. Bu nitelikteki olaylarda, sanığın hedefindeki mağdur, olayın koşullarına göre çaresizlik içinde bulunmakta, bu psikolojik baskı altında daha çok savunmasız kalmakta ve bu anlamda kendisine uzanacak bir yardım eline her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda; mağdurun veya bir yakınının bir trafik kazasına maruz kalması, değişik sebeplerle hastanede tedavi görürken kendisi veya bir yakını için acil ve yoğun bir yardıma ihtiyaç duyması, deprem felaketi sonrası ruhsal ve bedensel olarak muhtaç duruma düşmesi zor şart olarak değerlendirilebilecek örnekler arasında sayılabilir. Fakat, her trafik kazasında veya her hastalıkta kişinin zor şartlar altında olduğu kabul edilmemelidir. Söz konusu olayın meydana geldiği zaman dilimi, hastalığın veya yaralanmanın boyutu, olaya maruz kalan kişinin ekonomik ve sosyal durumu, olaydan etkilenme derecesi, olayın gelişim süreci, sanığın olaya müdahale tarzı ve zamanlaması gibi hususlar, anlık olarak kişinin zor durumda olup olmadığını belirlemede kriter olarak değerlendirilmelidir…” (Y.15.CD., 2015/7036 E., 2018/4880 K., 02.07.2018)]

  • Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak

[“…yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, ayyaşlık veya bunlara benzer durumlarda bulunma dolayısıyla, fiil ve hareketlerin saikini ve sonuçlarını doğru olarak algılayamayan kişilerin dolandırılması, TCK'nın 158/1-c bendiyle ağırlaştırıcı neden kabul edilmiştir. Algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle kişilerin aldatılması daha kolaydır. Algılama, duyu organları aracılığıyla, olay, nesne ve ilişkileri birbirinden ayırt etme demektir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk, uyuşturucu etkisinde bulunma ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan kişilerin aldatılması suçun konusudur. Mağdurda zayıf da olsa bir irade, zayıflamış bilinç var olmalıdır. Akla uygun davranma demek, belli bir olay karşısında normal insanlardan çoğunun izleyeceği davranışa uygun hareket etmek demektir. Hâkim, somut olayın mahiyetini, kişinin içerisinde yaşadığı sosyal çevreyi, gelişme derecesini, muhakeme ve fikrî becerisini göz önünde tutarak değerlendirme yapacaktır…” (YCGK, 2014/90 E., 2015/511 K., 15.12.2015)]

  • Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması

[“…Sanığın suça konu telefon hattını alırken katılana ait Nüfus İdaresinin maddi varlığı olan nüfus cüzdanı fotokopisinin kullanılmış olması karşısında, eyleminin TCK’nın 158/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi, isabetsizdir…” (Y.8.CD., 2018/12101 E., 2019/12797 K., 23.10.2019)]

  • Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,

[“…TCK'nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için, eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir. Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak ya da bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır…” (YCGK, 2017/11-335 E., 2018/524 K., 13.11.2018)]

  • Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması

[“…sanıklar... ve ...'un, iştirak halinde hareket etmek suretiyle, sanıklar ... ve ...'ten aldıkları nakit para karşılığında suça konu çeki üzerinde ciro işlemi yapmaksızın kullandıktan sonra, sanık ...'ın çekin çalındığından bahisle mahkeme kararı ile iptalini sağladığı ve söz konusu çeki daha önce kullandığı halde, çekin elinden rızası dışında çıktığı konusunda katılanları aldatıp buna ilişkin ilgili mahkeme kararını da sunarak çek bedelini bu kez katılanlardan tahsil etmek suretiyle haksız yarar sağladıkları anlaşılmakla, sanıkların bu şekilde sübut bulan eylemlerinin, TCK'nın 158/1-f maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu…” (Y.15.CD., 2017/8719 E., 2019/11757 K., 14.11.2019)]

  • Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak

[“…TCK'nın 158/1-g maddesinde suçun; “Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle” işlenmesi nitelikli bir hâl olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli halin uygulanması için, basın ve yayın araçlarının dolandırıcılık suçunun işlenmesinde özel bir kolaylık sağlamış olması gerekir. Failin, yarar sağlamak için gerçek olmayan bir durumu basın organında haber ya da reklam olarak yayınlatması ve bunu mağduru aldatmada kullanması halinde basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu işlenmiş olacaktır. Bu manada gazeteler ve televizyonlar gibi görsel ve yazılı basın ve yayın araçlarının sağladığı ilân, program, haber içerikleri vb. suça konu edilebilmekte, kişiler kolaylıkla aldatabilmektedirler. Gazeteye verilen ilanın sadece sanığa ulaşılmasına yardımcı olduğu, şikâyetçinin aldanmasında ve hileli hareketlerin gerçekleştirilmesinde kolaylık sağlamadığı takdirde TCK'nın 158/1–g maddesinin varlığından söz edilemez. Yine şikâyetçinin basit bir araştırmayla gerçeği öğrenebileceği durumda, dolandırıcılığın nitelikli halinden bahsedilemez. Gazetede münhasıran ilan verilmesi yeterli olmayıp, ilanında hileli hareketlerin gerçekleştirilmesinde tarafların aldatılmasında etkisinin bulunması gerekir. Gazetede sahibinden satılık eşya ilanında, eşya tanıtılmadan soyut bir bilgilendirme üzerine verilen telefondan yapılan arama ile gelişen aldatmada, gazeteye verilen ilanın failin sadece şikâyetçiye ulaşmasına yardımcı olduğu, hileli hareketlerin gerçekleştirilmesi ve şikâyetçinin aldatılmasında bir kolaylık sağlamadığı hallerde, “basit dolandırıcılık”, ilanda eşya gerçeğine aykırı olarak tanımlanıp, orijinalinden daha ucuza gösteriliyorsa, teşhir ve gösterim üzerine mağdur yanıltılmışsa nitelikli dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır…” (Y.15.CD., 2012/1752 E., 2013/20985 K., 25.12.2013)]

  • Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,

[“…Sanık ... ile katılan ...'nin Maliye Bakanlığına ait gayrimenkulü ortak bir şekilde almak üzere anlaştıkları, bu kapsamda sanığın ortağı ve yetkilisi olmadığı ...Güzellik Salonu Tic. Ltd. Şti.'ne ait 1.000.000 TL bedelli çeki düzenleyip teminat olarak katılana gönderdiği, katılanın bu teminat çekinden sonra 24/03/2010 tarihinde banka aracılığıyla sanığa 1.000.000 TL gönderdiği, 18/06/2010 tarihinde ise sanığın katılandan yine aynı gayrimenkulün satışı için 1.000.000 TL daha istediği, aynı şekilde katılanın 1.000.000 TL'lik teminat çekini aldıktan sonra sanığa 25/06/2010 tarihinde banka aracılığıyla 1.000.000 TL gönderdiği, bunlara ilişkin banka dekontlarının dosya kapsamında bulunduğu, ...Valiliği Defterdarlık Milli Emlak Dairesi Başkanlığı'nın 04/10/2013 tarihli yazısında söz konusu gayrimenkulün kamu yararına yapılan tahsis nedeniyle bu şekilde satışa çıkarılmasının uygun olmadığından 2010 yılında taşınmazın satışa çıkarılmadığının belirtildiği, söz konusu bu yazıya istinaden sanık tarafından menfaatin temin edildiği tarihte taşınmazın satışa çıkmayacağının belli olmasına rağmen, sanığın hileli yöntemlerle katılanı ikna ederek gayrimenkulün satışı için 24/03/2010 ve 18/06/2010 tarihlerinde para göndermesini sağladığı böylelikle sanığın en başından beri dolandırıcılık kastı ile hareket ettiğinin anlaşılması karşısında; öncelikle sübut bulan suçun vasıf ve nitelendirilmesi bakımından, sanığın eylemleri sırasında... A.Ş'nin adına hareket edip etmediği hususunun belirlenmesi, şirketin ismini kullanması halinde eyleminin TCK'nın 158/1-h maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı…” (Y.15.CD., 2017/6830 E., 2019/9293 K., 01.10.2019)]

  • Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması

[“…Sanığa yüklenen eylemin, aynı zamanda suç tarihinde serbest avukat olarak görev yapması ve görevi sırasında işlenmesi nedeniyle, TCK'nın 158/1-i maddesinde düzenlenen serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamında kaldığı gözetilmeksizin hüküm tesisi, bozmayı gerektirmiştir…” (Y.15.CD., 2018/5779 E., 2019/12608 K., 21.11.2019)]

  • Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak

[“…sanıkların, iştirak halinde hareket etmek suretiyle, sahte kredi sözleşmesi kullanarak, kredi kurumu niteliğinde olan katılan finans şirketi tarafından tahsis edilmemesi gereken kredinin açılmasını sağlamak amacıyla, katılanlar adına tüketici kredisi çekmek suretiyle haksız yarar sağlamaları şeklinde sübut bulan eylemlerinin, TCK'nın 158/1-j maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu…” (Y.15.CD., 2017/4089 E., 2019/6953 K., 20.06.2019)]

  • Sigorta bedelini almak

[“…Sigorta edenin dolandırılması, TCK'nın 158/1-k maddesi gereğince nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Suçun oluşması için, sigorta bedelini almak üzere, zararın gerçekleştiğini ileri sürerek bu bedeli sahte işlem ve belgelerle almaları ya da almaya kalkışmaları gerekir. Olayla ilgili belgeler sigorta kurumuna sunulmadıkça suçun icra hareketleri başlamaz. Failin sigortalı malını, sigorta bedelini almak için tahrip etmesi, yakması, bozması, yok etmesi kandırmaya yönelik ağır yalandır ve hiledir. Bu şekilde sigorta bedelinin alınması halinde dolandırıcılık suçu oluşur…” (Y.15.CD., 2015/2301 E., 2018/1745 K., 14.03.2018)]

  • Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi

[“…Somut olayda, müştekilerin akrabası olan ...'nın ... isimli arkadaşı aracılığıyla kendilerini ...ve... olarak tanıtan ancak daha sonradan isimlerinin ... ve ... olduğu öğrenilen kişilerle tanıştığı, sanık ...'ın ...'i telefonla arayarak babasının ...'da hatırı sayılır bürokrat tanıdıklarının olduğunu ve 6 kişiyi işe alabileceklerini söylediği, daha sonra sanık ...'ın babası sanık ... ...'ın da ...'e benzer beyanlarda bulunmasını müteakip, ...'in bu durumu akrabası olan müştekilere aktarması üzerine müştekilerin bu teklifi kabul ettikleri ve adı geçen sanıklara dosya ve evrak ile dosya masrafı adı altında 15.000 Türk lirası para yatırdıkları fakat müştekilerin parayı yatırmalarına rağmen sanıklar tarafından işe alınmamaları şeklindeki gerçekleşen eylemin, 5237 Sayılı Kanun'un 158/1-l bendinde "Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle" şeklinde düzenlenen dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği…” (Y.15.CD., 2019/4621 E., 2019/6803 K., 18.06.2019)]

Yukarıda içtihatlar ile verili dolandırıcılık suçunun nitelikli hallerine ek olarak, 5237 sayılı TCK 158/2. maddesinde failin, kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin görüleceği vaadiyle mağduru aldatarak başkasından menfaat elde etmesi de nitelikli hal olarak belirtilmiştir. Bu kapsamda cezanın arttırılabilmesi için; failin genel terimlerden kaçınarak kamu görevlisinin belirlenebilir olması gerekmektedir. Aksi halde fail hakkında sadece basit nitelikli dolandırıcılık suçundan hüküm kurulacaktır.

5237 sayılı TCK md.158/3’de suça iştirak hali düzenlenmiştir. İlgili kanun hükmüne göre, suçun üç veya daha fazla kişi tarafından işlenmesi halinde cezanın yarı oranında; suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde ise cezanın bir kat artırılacağı belirtilmiştir.

Dolandırıcılık suçu şikayete bağlı olmayıp savcılık tarafından suçun varlığından haberdar olunması ile resen soruşturma işlemleri başlatılır. Bu sebeple şikayet süresi de bulunmamaktadır. 5237 sayılı TCK md.66 uyarınca dava zamanaşımı hükümleri uygulanacaktır.

Ancak bu durumun iki istinası bulunmaktadır:

5237 sayılı TCK 159.maddede failin bir hukuki ilişkiye dayanarak alacağını tahsil amacıyla dolandırıcılık suçunu işlemesi halinde; soruşturma işlemine başlanabilmesi için şikayet şartı aranmaktadır. Bu kapsamda fail ile mağdur arasında geçerli bir hukuki ilişkinin olması gerekmektedir.

Ayrıca, 5237 sayılı TCK md.167/2 uyarınca dolandırıcılık suçunun; haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde de; ilgili akraba hakkında soruşturma işlemine başlanılabilmesi için şikayet şartı aranmaktadır.

Bu kapsamda soruşturma işlemine başlanabilmesi için; mağdurun fiili veya faili öğrenmesinden itibaren 6 aylık hak düşürücü süre içerisinde şikayette bulunması gerekmektedir.

Dolandırıcılık suçunda zarar görenin; haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın, aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin olması halinde ise fail hakkında cezaya hükmedilmeyecektir.

5237 sayılı TCK md.168’de de etkin pişmanlık hükümleri düzenlenmiş olup; dolandırıcılık suçu tamamlandıktan sonra ama kovuşturma başlanmadan önce veya kovuşturma başladıktan sonra ama hüküm verilmeden önce failin, mağdurun zararını aynen geri verme veya tazmin suretiyle gidermesi halinde, fail aleyhine hükmedilecek cezada farklı oranlarda indirimler yapılacaktır. Ancak ilgili hükmün uygulanabilmesi için mağdurun rızası aranmaktadır.

Öte yandan basit dolandırıcılık suçu uzlaştırma kapsamında olup uzlaştırma hükümleri uygulanmadan karar verilmesi bozma nedenidir. (Yargıtay 6.CD, 2016/6495 E., 2019/3970 K., 01.07.2019)