Marka Hakkına Tecavüz ve Cezai Hükümler
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında marka ve marka hakkı ile marka hakkına tecavüz teşkil eden eylemlerle ilgili açıklamalar “Marka Hakkına Tecavüz, Hukuki Başvuru Yolları ve Genel Olarak Maddi Manevi Tazminat Talebi” başlıklı yazımızda anlatılmış olup Kanun’da söz konusu tecavüz eylemleri kapsamında cezai hükümler de düzenlenmiştir.
EKONOMİK SUÇ KAPSAMINDA MARKA HAKKININ KORUNMASI GEREKTİĞİ
Doktrinde ekonomik suç; maddi menfaat elde etmek amacıyla ekonomik düzen kurallarına aykırılık teşkil eden suçlar olarak tanımlanmaktadır [1]
Değişen dünya ekonomisi ile satış pazarlama ve tekniklerinin değişmesi, markanın ürünün önüne geçmesi gibi faktörler dikkate alındığında fikri mülkiyet haklarının korunması ekonomik büyüme ve marka karizmasının kuvvetlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Şirketlerin ve yabancı sermaye yatırımlarının politikası da bu doğrultuda değişmeye başlamıştır. Marka değerleme yöntem ve teknikleri geliştirilmiştir ve markanın ekonomik değeri de korunması gereken hususlardan biri haline gelmiştir. Özellikle 2012 yılında, küresel çapta en yüksek marka değerine sahip olan Facebook’un Instagram’ı satın alması ve 1 milyar dolar satın alma bedeli ödemesi gibi örnekler dikkate alındığında marka hakkının koruma alanının kuvvetlendirilmesi gerektiği somut olarak anlaşılabilecek ve marka hakkına tecavüz halinin ekonomik suç kapsamında değerlendirilme sebepleri de açıkça görülecektir.
Bu kapsamda; marka hakkının piyasaya ve ekonomik kamu düzenine etkisi önem arz ettiğinden marka hakkına tecavüz hali için ön görülen cezai yaptırımlar 5237 sayılı TCK’nin 1. maddesinde düzenlenen amaç hükmüne uygun düşmektedir. Keza ilgili hükümde kişi hak ve özgürlükleri ile kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin, hukuk devletinin, kamu sağlığının ve çevrenin, toplum barışının korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi amaçlanmıştır.
6769 SAYILI SMK KAPSAMINDA CEZAİ HÜKÜMLER
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte, kanun hükmünde kararnameler sona ermiş ve ceza hukuku düzenlemeleri “kanunilik ilkesi” temelinde düzenlenmiştir.
Kanunun 30. maddesinde düzenlenmiş olan marka hakkına tecavüze ilişkin cezai hükümler aşağıdaki gibidir:
-
Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üreten veya hizmet sunan, satışa arz eden veya satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran, nakleden veya depolayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
-
Marka koruması olduğunu belirten işareti mal veya ambalaj üzerinden yetkisi olmadan kaldıran kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
-
Yetkisi olmadığı hâlde başkasına ait marka hakkı üzerinde devretmek, lisans veya rehin vermek suretiyle tasarrufta bulunan kişi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
-
Bu maddede yer alan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde ayrıca bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
-
Bu maddede yer alan suçlardan dolayı cezaya hükmedebilmek için markanın Türkiye’de tescilli olması şarttır.
-
Bu maddede yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.
-
Başkasının hak sahibi olduğu marka taklit edilerek üretilmiş malı, satışa arz eden veya satan kişinin bu malı nereden temin ettiğini bildirmesi ve bu suretle üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş mallara el konulmasını sağlaması hâlinde hakkında cezaya hükmolunmaz.
Ön Şart Olarak Tescil Koşulu
Öncelikle, Kanun hükmü ile markanın ceza korumasının sağlanması için markanın Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescil edilmiş olması gerekmektedir. SMK md.30/5’te “Bu maddede yer alan suçlardan dolayı cezaya hükmedebilmek için markanın Türkiye’de tescilli olması şarttır” hükmüne yer verilmiştir ve böylece tescil koşulu suçun ön şartı olarak aranmıştır.
Tescil koşulu, kendisini şikayetçinin “hukuki menfaati” noktasında göstermekte olup daha sonrasında markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde hukuki menfaatin kalmadığına ilişkin Yargıtay kararları bulunmaktadır. Keza Yargıtay 19. Cezai Dairesi 2016/ 1784 E. , 2017/87 K., 09.01.2017 tarihli kararında “İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin kararıyla suça konu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi karşısında şikayetçinin korunmaya değer hukuki menfaatinin olmadığı gözetilerek beraat kararı verilmesi” gerektiğine hükmedilmiştir.
Fail ve Mağdur
Fail açısından; marka hakkına tecavüz suçları özgü suç niteliğinde olmadığından suçun her gerçek kişi tarafından işlenmesi mümkündür. SMK md.30/4’te de 30. maddede sayılan eylemlerin bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, gerçek kişi faillerin yanı sıra tüzel kişi için de ayrıca tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Bu kapsamda; tüzel kişi suç faili olamayacak ancak tüzel kişiyi ilgilendiren bir suçun oluşması halinde sorumlular tüzel kişinin organı niteliğindeki gerçek kişiler olacaktır. Kanun hükmünde de belirtildiği üzere tüzel kişiye ise güvenlik tedbirleri uygulanacaktır.
Suçun mağduru ise herkes olabilir. Marka hakkına tecavüz suçunun mağduru, doğrudan mağdur ve dolaylı mağdur şeklinde ikiye ayrılarak değerlendirilebilir. Marka hakkına tecavüz suçlarının doğrudan mağduru marka hakkı sahibiyken dolaylı mağduru ise toplumdur.[2] Zira belirtildiği gibi marka hakkının piyasaya ve ekonomik kamu düzenine etkisi birçok alanda kendisini göstermektedir.
Ayrıca 6769 sayılı SMK uyarınca tüzel kişilerin de marka hakkı sahibi olabilecekleri düzenlendiğinden marka hakkına tecavüz suçunda markanın adına tescil edildiği tüzel kişi de suçun mağduru olabilecektir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçlarında Teşebbüs
Madde kapsamında suçlar, sırf hareket suçları olarak düzenlenmiştir. Sırf hareket suçlarında hareket tamamlandığında suçun da tamamlandığı kabul edilmektedir. Ancak icra hareketlerinin bölünebilir olması halinde teşebbüs söz konusu olabilecektir.[3]
Birinci fıkrada belirtilen “iktibas veya iltibas suretiyle marka hakkına tecavüz”, ikinci fıkrada belirtilen “marka koruması olduğunu belirten işareti mal veya ambalaj üzerinden yetkisi olmadan kaldırma ve yetkisi olmadığı hâlde başkasına ait marka hakkı üzerinde devretmek” ve üçüncü fıkrada hüküm altında alınan “lisans veya rehin vermek suretiyle tasarrufta bulunma” suçlarında icra hareketlerinin bölünebilir olması halinde teşebbüs mümkün olacaktır. Ancak bu husus somut olaya göre hakim tarafından tespit edilecektir. Bu kapsamda uygulamadaki örnekler de değişmektedir.
Şöyle ki;
Yargıtay 7. Ceza Dairesi 1995/ 3963 E., 1995/ 9860 K., 12.12.1995 tarihli kararında taklit markalı poşete çay dolduran ve bunları henüz piyasaya arz etmeden yakalanan sanığın eyleminin teşebbüs derecesinde kaldığına hükmetmiştir.
Yargıtay 19. Ceza Dairesi ise ve 2015/ 7093 E., 2015/ 4003 K., 08.09.2015 tarihli kararı ile “A-101” markası ile karıştırılabilecek şekilde “AA-101 ŞARKÜTERİ&MANAV” yazılı tabelayı yaptırıp iş yerine asan sanığın eyleminin tamamlandığına hükmederek eylemin teşebbüs aşamasında kaldığından daha az cezaya hükmeden ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
Dolayısıyla eylemin bölünebilir olup olmadığı ya da hangi aşamada kaldığı her olay bakımından takdir edilecektir. Suçun SMK md.30/1 kapsamında iktibas veya iltibas suretiyle işlenmesi halinde ayrıca “iktibas-iltibas” kavramları incelenecektir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçlarında Etkin Pişmanlık Hükümleri
Kanunun 30.maddesinin 7.fıkrasında “Başkasının hak sahibi olduğu marka taklit edilerek üretilmiş malı, satışa arz eden veya satan kişinin bu malı nereden temin ettiğini bildirmesi ve bu suretle üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş mallara el konulmasını sağlaması hâlinde hakkında cezaya hükmolunmaz.” denilmek suretiyle marka hakkına tecavüz suçlarında etkin pişmanlık düzenlemesine gidilmiştir.
Yargıtay kararları ile hükmün açık lafzı kapsamında etkin pişmanlık hükmünden faydalanılması için;
-
Taklit edilmiş bir mal olması
-
Taklit edilerek üretilen malı satışa arz eden veya satan kişinin olması
-
Bu kişinin malı nereden ve kimden temin ettiğini bildirmesi
-
Bu bildirim neticesinde malı üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş mallara el konulmasını sağlaması
şartlarının varlığı bir arada aranmıştır.
Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 2015/ 4888 E. , 2015/ 2575 K. , 10.06.2015 tarihli kararında aynen “etkin pişmanlık nedeniyle cezaya hükmolunmaması için sanığın taklit malları nereden aldığını bildirmesi, suça konu malı üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş malların el konulmasını sağlaması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği gözetildiğinde, sanıklarca sunulan faturaların içeriklerinin doğru olup olmadığı araştırılmadan ve yukarıda açıklanan şartların ne şekilde gerçekleştiği açıklanmadan yazılı şekilde hüküm kurulması…” denilerek;
Yine aynı dairenin bu kez 2016/ 1784 E. , 2017/87 K., 09.01.2017 tarihli kararında ise “koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği, yapılan yargılamada toplanan delillere göre sanığın ele geçirilen taklit malları nereden satın aldıklarını bildirdiği, ancak sanığın ürünlerini satın aldığını belirttiği ... Ayakkabıcılıkta fiil tarihinden sonra herhangi bir arama yapılmadığı ve herhangi bir ürün ele geçirilmediği nazara alınarak malları üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş mallara el konulmasını sağlamanın söz konusu olmadığı…etkin pişmanlık hükmünün uygulanmasını gerektiren koşulların gerçekleşmediği” hükmüne varılarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma alanı daraltılmıştır.
Marka Hakkına Tecavüz Suçlarında İştirak ve İçtima
Maddede belirtilen marka hakkına tecavüz suçlarında iştirak mümkün olup Kanun’da özel bir iştirak hükmü öngörülmemiştir. Bu nedenle iştirak, genel hükümler çerçevesinde ele alınacaktır.
Aynı şekilde genel içtima hükümleri, marka hakkına tecavüz suçları açısından da uygulanabilecektir. Ayrıca 5237 sayılı TCK md.43 kapsamında 3. fıkrada sayılan suçların dışında kalan tüm suçlar açısından zincirleme suçun uygulanması mümkündür. Dolayısıyla özel kanun olan Sına Mülkiyet Kanunu kapsamında düzenlenen marka hakkına tecavüz suçları hakkında da zincirleme suç hükümleri uygulanabilir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçlarında Uzlaştırma
5271 sayılı CMK md.253/1-a’da soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçların uzlaştırma kapsamında olduğu belirtilmiştir. SMK md.30/6’da da “Bu maddede yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır” hükmünün yer aldığı gözetildiğinde marka hakkına tecavüz suçlarının uzlaştırma kapsamında olacağı açıktır.
Keza Yargıtay 19. Ceza Dairesi de 2016/8143 E., 2017/7479 K. ve 28.09.2017 tarihli bir kararı ile “Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61/A-1 maddesinde düzenlenen suçun, CMK'nın 253 ve 254. maddeleri uyarınca uzlaşmaya tabi olması karşısında, anılan maddelerde öngörüldüğü biçimde yöntemine uygun olarak uzlaşma önerisinde bulunulması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi…” hükmüne vararak marka hakkına tecavüz suçlarının uzlaştırmayı gerektiğini belirtmiştir.
Belirtmek gerekir ki şikayete tabi olarak düzenlenen marka hakkına tecavüz suçları kapsamında şikâyet süresi Kanunda ayrıca bir hüküm ile düzenlenmemiştir. Bu nedenle 5237 sayılı TCK’nın genel hükümleri çerçevesinde TCK md.73/1,2 uyarınca şikayet süresi, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden itibaren altı ay olacaktır.
Ceza Davası Açılması İçin Hakkında Şikayette Bulunulamayacak Kişiler
Dava açılamayacak ve haklarında şikayette bulunamayacak kişiler SMK md.153 kapsamında düzenlenmiş olup madde metninde;
-
Sebep olduğu zarardan dolayı kendisine tazminat ödeyen kişi tarafından, sınai mülkiyet hakkı sahibinin el koymaması nedeniyle piyasaya sürülmüş ürünleri ticari amaçla kullanan kişilere karşı, ceza davası açılması için şikâyette bulunulamayacağı belirtilmiştir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçlarında Görevli ve Yetkili Mahkeme
6769 sayılı SMK’nın 156. maddesinde görevli ve yetkili mahkeme düzenlenmiştir. Buna göre, SMK’da öngörülen ceza davalarında görevli mahkeme, Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesidir. Aynı fıkrada, fikri ve sınai haklar ceza mahkemesi bulunmayan yerlerde ise o yerdeki Asliye Ceza Mahkemesi’nin görevli olacağı düzenlenmiştir.
İlgili madde hükmünde hukuk davaları için yetkili mahkeme belirlenirken ceza yargılaması için yetkili mahkeme belirtilmemiştir. Dolayısıyla suçun nitelik ve eylemlerine göre genel ve özel yetki kurallarına başvurulacaktır.
Marka Hakkına Tecavüz Suçlarında Zamanaşımı
6769 sayılı SMK’da marka suçları için özel bir zamanaşımı hükmü yer almadığından TCK’deki genel hükümler doğrultusunda zamanaşımı süresi belirlenecektir. Buna göre, dava zamanaşımı TCK’nin 66/1-e uyarınca beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda 8 yıl; ceza zamanaşımı ise 68/1-e uyarınca beş yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında 10 yıl olarak öngörülmüştür.
Bu kapsamda madde metninde belirtilen suçlar incelendiğinde;
-
İktibas veya iltibas suretiyle marka hakkına tecavüz suçu için öngörülen hapis cezasının üst sınırı 3 yıl,
-
Marka koruması olduğunu belirten işareti mal veya ambalaj üzerinden yetkisi olmadan kaldırma suçu için öngörülen hapis cezasının üst sınırı 3 yıl,
-
Yetkisi olmadığı hâlde başkasına ait marka hakkı üzerinde devretmek, lisans veya rehin vermek suretiyle tasarrufta bulunma suçu için öngörülen hapis cezasının üst sınırı 4 yıl olarak düzenlendiğinden TCK md.66/1-e kapsamında dava zamanaşımı 8 yıl; TCK md.68/1-e kapsamında ceza zamanaşımı ise 10 yıl olarak hesaplanacaktır.